Kitaplarını, denemelerini okumaktan zevk aldığım Hindistan asıllı, düşünür, yazar, konuşmacı Jiddu Krishnamurti Who am I? adlı konuşmasından bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Siz kimsiniz? bu önemli bir soru yada sorulması gereken “ben kimim” mi ? niye kendinizin değil de benim kim olduğum? Kendimin kim olduğumu anlatırsam ne fark edecek? bu sadece yüzeysel bir merak, öyle değil mi?
Vitrinde menü okumaya benziyor, restorana girmeli, yemek yemelisiniz, yoksa dışarıdan menü okuma, açlığınızı gidermeyecektir.
Kim olduğumu söylemem, gerçekten tamamen anlamsız.. Öncelikle ben hiç kimse değilim.. hepsi bu, işte bu kadar basit.. ben hiç kimseyim.. ama asıl önemli olan sizin kim olduğunuz.. Neye sahip olduğunuz.. İnsanlar “siz kimsiniz” diye sorarsa, bu soruda bir ima vardır.. sen çok iyisin o yüzden taklit edeceğim.. Yürüyüş tarzını, konuşma tarzını, diş fırçalama biçimini herneyse, seni taklit edeceğim..
bizim koşullanmamızın bir parçası.. orada kahraman, aydınlanmış, fakir, yetkin var.. her hareketini koplayacağım, öylesine komik hale geliyor ki bu, anlıyor musunuz? Çocukça.. herhangi birini taklit etmek, böylece bizler de taklitlerin ürünü olmuyor muyuz?
Dinler de şöyle der; onlar taklit kelimesini kullanmamış ama kendini ada, kendinden feragat et, ben şuyum.. ben buyum.. tapın bana, bunların hepsi… kendiniz okulda da taklit ederiz.. lütfen.. öğretim(Eğitim değil) taklitin bir çeşididir. Tabi moda da öyle uzun elibese, kısa elbise, kısa saç, uzun saç, sakal..
benze… benze.. benze..
içsel olarak da yapıyoruz bunu, hepimiz farkındayız.. kim olduğunuzu, kendinizin konuşmacının değil, bilmek çok daha önemli..
kendinizi bilmek için sorgulamalısınız.. siz insanlığın hikayesisiniz.. hakikaten.. eğer hakikaten görebilirseniz.
bunda muhteşem bir canlılık, enerji, güzellik ve sevgi var.. çünkü artık olanaksız.. dünyanın ucunda, ayrı küçük bir varlık olmak bütün insanlığın parçasısınız.. Tüm sorumluluğuyla, canlılığıyla güzellik ve sevgisiyle fakat çoğumuz farkında değiliz.. çoğumuz şahsi menfaatlerimizle ilgiliyiz.. kişisel sorunlarımızla, kişisel üzüntülerimizle.. bu dar döngüden kurtulmak.. neredeyse imkansız gibi görünüyor.. çünkü bizler öylesine koşullanmış aynen bilgisayar gibi programlanmışız..bu nedenle yeni bir şey öğrenemiyoruz.. bilgisayar yapabiliyor ama biz yapamıyoruz.
Trajediyi anlayın makine; icat ettiğimiz bilgisayar çok daha hızlı öğreniyor.. benim yeteneğimin çok ötesinde; beynin yeteneğinden.. bunu icat eden beyin ki bu icat son derece zeki bir makine, güçsüzleşmiş, yavaşlamış oyuncak olmuş. Çünkü bizler taklit ve itaat ediyoruz.. Hep bir guru, rahip, zengin var.. Takip edin.
Ve devrim yapıldığında.. devrimci ve terörist gibi çok yüzeysel oluyor. Yönetim şeklini değiştirmek ya da toplumu toplum; yalnızca insanlar arasındaki ilişkidir. Biz fiziksel olmayan bir devrimden bahsediyoruz.. Psikolojik bir devrim.. öyle ki kökeninde hiç bir gelenek bulunmasın..
Hindistan’dasınız ve bu ülkenin kıyafetlerini giyiyorsunuz.. bunlar çok önemli değil, küçük şeyler.. ama içsel olarak uyarlama hissi olmaksızın, kıyaslama oldukça uyarlama da olacak. zihin kıyaslamadan tamamen özgür olmalı.. böylece içinizde gömülü olan bütün hikayeyi gözleyebilir, öğrenebilirsiniz..